SEÇİLMİŞ YAZILAR

İki Farklı Zirve Yolculuğu

Prof. Dr. Acar Baltaş

Dünyanın en yüksek noktası Himalayalar dağ sırasının Everest tepesidir. Yerel dilde adı “Evrenin Tanrıçası” olan bu zirveye, Hindistan’da 13 yıl valilik yapmış olan Sir Georg Everest’in adı verilmiştir. Burası halk arasında “merhameti olmayan dağ” veya “dünyanın çatısı” olarak da anılır. İnsan fizyolojisinin sınırını zorlayan 8.848 metre yüksekliğindeki zirveye bugüne kadar 15 farklı yoldan tırmanış yapılmış olsa da tercih edilen iki yol vardır. Zirveye ilk ayak basanlar 1953’te Edmund Hillary ve Tenzing Norgay olmuştur. Bu yolculuğun 1969 yılında Ay’a gidilmesinden ancak 16 yıl önce gerçekleşmesi, yapılan işin zorluğunu göstermek için yeterlidir.

Tırmanış

Kırk gün süren bu yolculuğun maliyeti 60-100 bin dolar arasında değişir. Kolayca anlaşılacağı gibi bu serüvene atılmayı hayatlarının hedefine koyanlar paraları ceplerinden taşan kimseler değildir. Bu insanlar uzun yıllar para biriktirerek ve kendilerini bedensel olarak üst düzeyde zinde tutmak için düzenli çalışarak hazırlık yaparlar. Daha sonra gerekli izinleri alır ve uygun hava koşullarını bulduklarında yolculuğa başlarlar. Khumbu Buzulu yolunu izleyerek tırmananlar, ana kampın olduğu 5.364 metrede bir süre kalarak azalan oksijene fizyolojik olarak uyum sağlar ve yola devam ederler. Sonra 5.944-6.157 metre yükseklikteki kamplarda dinlenerek 6.492 metredeki ikinci ana kampa varırlar. Yükseklik arttıkça havadaki oksijen azalır ve yorgunluk artar. Bu seviyeye uyum sağlandıktan sonra yolculuğun çok daha zor bölümü başlar. Çünkü giderek azalan oksijen baş ağrısı, baş dönmesi, iştah kaybı, sindirim zorluğu, uyku bozukluğu gibi belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Yetersiz oksijenin neden olduğu güçsüzlük atılan her adımı eziyet haline getirir. Tırmanıcılar yolculuk sırasında bazen kendilerinden önce giden gruptakilerin, bazen de yıllar önce bir uçuruma düşmüş dağcıların cesetleriyle karşılaşırlar. Bu, son derece moral bozucu bir durumdur.

Yoğun ultraviyole ciddi yanıklara ve kar körlüğüne; aşırı soğuk el, ayak ve yüzde soğuk yanığı denilen geri dönülmez doku hasarına yol açan yaralara neden olabilir. Beyin fonksiyonlarında yavaşlama ve zihin bulanıklığı hatalı karar vermeye ve bu da ölümcül sonuçlara neden olur. 7.000 metreden sonra en küçük ses bile büyük önem taşır çünkü bu ses ölümü getiren kopmuş bir buz kütlesinin veya çığın habercisi olabilir. Amansız koşullara bazen bir metre önündekini görmeyi zorlaştıran sis, bazen de hızı saatte 100 kilometreye yaklaşan ve kamp çadırlarını da söken rüzgâr eklenir. Tüm bu mücadele bazı dağcıların sınırlarını zorlar ve çok zor olan geri dönme kararının verilmesi zorunlu hale gelir. Yaralanan veya hastalanan bazı dağcılar kampta tedavi edilir. “Tamam mı devam mı?” kararında arkadaşlarının yardım edip cesaretlendirdiği bazıları yollarına devam eder.

8.000 metreden sonra “ölüm bölgesine” girilir. Burada en küçük hatanın bedeli ölümdür. Bu seviyeye kadar oksijen desteği almadan gelenler de üç kilogram ağırlığındaki tüplerini takarlar. 8.504 metredeki son kampta heyecan doruğa çıkar ve sabaha karşı zirve tırmanışı başlar. Zirveye varanların yaptığı eylem ise değişmez. Mutlaka fotoğraf çekilir. Bu, çoğunlukla sisler arasında, dağcının yüzünün tanınmasının zor, hatta imkânsız olduğu bir fotoğraftır. Onca zahmete bu noktaya varmak için katlanan dağcılar burada fazla kalamazlar. Çünkü gerçek hayatta olduğu gibi zirvede yaşanmaz. Zirve hem dar hem de rahatsızdır, kaldı ki yeterli oksijene de sahip değildir. Bu nedenle zirveden inme zamanını bilmek önemlidir.

Dönüş

Daha sonra dönüş yolculuğu başlar. Birçok ölümlü kaza, yorgunluk ve hedefe varmış olmanın getirdiği gevşeme nedeniyle, dönüş yolunda meydana gelir. Dönüş yolculuğunu tamamlayıp yorgun ve mutlu olarak aşağıya varanlar, kendilerine bu sürede destek olan kamp görevlileri ve arkadaşlarıyla kucaklaştıktan sonra farklı kelimelerle de olsa şunları söyler: “Bu sanıldığı gibi fiziksel ve bedensel bir yolculuk değil, esas olarak zihinsel ve duygusal bir mücadeleydi. Bu yolculuk beni değiştirdi, dönüştürdü… Ben artık eski ben değilim.” Bu yolculuğu yapan bazı dağcıların söyledikleri, yaşadıklarının etkisi konusunda fikir verebilir. “Bu yolculukta kendi özünü öğrenirsin. Arzu, tutku, enerji, adanma, yardımlaşma kapasiteni tanırsın. Ekip arkadaşlarının özünü öğrenirsin. Sabrın bir erdem olduğunu anlarsın.” “Dağı fethetmek için yola çıkanlar gerçekte kendilerini fethettiklerini görürler.” “Dağ önceden olduğu gibi bilinmezliklerle dolu ancak tırmananlar kendilerini daha iyi tanımış olur.” Bu tırmanışı yapan herkes aynı zamanda yardımlaşma olmadan, önemli bir şey başarmanın imkânsızlığını öğrenir.

Yolculuğu geride bırakanların bir bölümü motivasyonel konuşmacı olur, bazıları anılarını yazar ancak hemen hepsi hayatları boyunca girdikleri her toplulukta deneyimlerini ve yaşadıkları dönüşümü anlatır. Doğal olarak yıllar içinde sahip oldukları fiziksel özellikleri kaybeder ancak kazandıkları zihinsel ve duygusal zindelik, hayatlarının sonuna kadar bu insanlara eşlik eder.

Şimdi bir de şu görüntüyü gözünüzün önüne getirin: Açık ve parlak bir günde zirveye bir helikopter yaklaşıyor. Tam zirveye inemeyeceği için biraz aşağıda Hillary Step denilen noktaya iniyor. İçinden çıkan bir prens veya prenses ellerinden tutularak indiriliyor ve ona eşlik edenlerle birlikte kısa bir süre sonra zirveye ulaşıyor. Arkasında Himalayalar dağ sırasının zirvelerinin yer aldığı parlak bir fotoğraf çektiriyor. Sonra çevresindekilerin alkışları arasında tekrar özenle helikoptere binip uzaklaşıyor.

Bir zaman sonra zirveyi görmüş bu iki kişinin yolları kesişiyor, birbirlerine veya başkalarına orada çektirdikleri fotoğrafları gösteriyorlar. Bu iki insanın aynı deneyime sahip olduklarını, benzer etkiyi yarattıklarını düşünmek mümkün mü? Bu insanların hayatlarının bundan sonraki bölümünde karşılaşacakları güçlükleri aşmak için sahip oldukları fotoğrafa ne kadar güvenmek gerekir?

Sonuç

İnsanların sahip oldukları diplomalar zirve fotoğrafı gibidir. Yaşam başarısını belirleyen, eldeki fotoğraf değil yapılan yolculuktur. Emanet kanatlarla yükselen ve hayata tutunacak temeli kendisi inşa etmemiş olanlar yaşadıkları zorluklar karşısında dağılırlar. Bu yolculuğu yaparken yaşanan başarısızlıklar ve bunları aşmak için verilen mücadele kişiyi güçlü kılar. Üstlenilen rolün yüklediği sorumluluğun hakkını verenlerin gösterdiği yılmazlık, dayanıklılık, geliştirdikleri beceriler ve bütün bunların sonunda kazanılmış olan yeterlilik duygusu, hayat yolculuğunda karşılaşacakları güçlükleri aşmak konusunda onlara gereken mücadele gücünü verir. Anne kucağı ortamında hayata hazırlananlar ise, yaşamın içinde var olan zorluklarla karşılaştıkları zaman dağılır.

  • Makaleyi Paylaş >
© BALTAS 2020 Tüm hakları saklıdır.