Türkiye 15 Temmuz 2016 da darbe girişimiyle başlayan fırtınalı bir döneme girdi. Başkanlık sistemi, pandemi, deprem, ardı ardına gelen genel seçimler ve hiperenflasyonun getirdiği sınırlamalar nedeniyle toplumun bütün olarak yorgun, bezgin ve gelecekle ilgili karamsar olduğunu görüyoruz. Sokakta birbirini tanımayan insanlar çok basit nedenlerle kolayca şiddete başvuruyor, ölümle sonuçlanan çatışmalar yaşanıyor.
Gallup Enstitüsünün her yıl yaptığı Dünya Mutluluk Araştırmasında Türkiye dinlenme, saygı görme, gülme, öğrenme, eğlenme gibi olumlu parametrelerde en son on ülke içinde; ağrı-acı, kaygı, üzüntü, stres ve öfke gibi olumsuz parametrelerde de ilk on ülke içinde yer alıyor. Belki biraz da bunun sonucunda her gün sokaklarda alışık olmadığımız şiddet haberleriyle sarsılıyoruz. Ancak benzer koşulları yaşayan bazı insanlar bu duygulardan uzak olarak yakınmadan hayatlarına devam ediyorlar. Bu yazının konusu psikolojik sağlamlığa sahip bu insanların özelliklerine ne ölçüde sahip olduğunuzu fark etmenize yardımcı olmak.
Psikolojik sağlamlık olumsuz geri bildirimlerin hayal kırıklığı ile başa çıkmaya, zorluk ve engellerle mücadeleyi göze almaya yardımcı olur. Psikolojik sağlamlık, sorunların çözümü konusunda sonuç verecek olumlu ve anlamlı yaklaşımı sağlar, kişiyi başarılı kılacak motivasyonu ve zihinsel süreçleri harekete geçirir. Seligman yaklaşımını insanın yaratıcılık, umut, cesaret, bilgelik, sorumluluk gibi olumlu taraflarına odaklamıştır. Seligman’ın yaklaşımının temelinde insanlarda hata, kusur ve yanlışlara; toplumda da yolunda gitmeyen konulara odaklanmak yerine, sıraladığımız özelliklerden yola çıkarak olumlulara ve iyi olana odaklanmak vardır. Böylece daha mutlu ve etkin insanlar, verimli kurumlar ve daha iyi işleyen bir toplum yaratmanın mümkün olduğuna inanılır.
Bu konuda çalışmalar yapan Luthans ve arkadaşlarına göre psikolojik sağlamlığı güçlü bir kişi şu özellikleri gösterir (1).
Bu özelliklere sahip bir kişi iş hayatında potansiyeli ölçüsünde yüksek performans gösterir. Böyle bir çalışan dış koşullar zorlamasa da daha iyisini yapmak için üzerine düşeni yapar, çalıştığı kuruma bağlılık gösterir; bedensel, zihinsel ve duygusal olarak kendini yaptığı işe adar. Bütün bunlar bir bakıma olumlu tutumun hayata yansımasından başka bir şey değildir.
Bu tespit hem bireyler hem de kurumların gelişimi açısından değer taşır. İnsanlar potansiyellerini ve psikolojik sağlamlıklarını sorumluluk alarak geliştirir. Güçlüklerle mücadele etmek, zorlukların üstesinden gelmek, başarısız olunca geri çekilip değerlendirme yapmak ve soruna bir başka açıdan yaklaşmak insanları yılmaz kılar. Yılmazlık ve mücadele özelliği kişinin gelecekte çıkacak sorunlardan çekinmemesini sağlar ve onların üstüne gitme cesareti verir. Bunun sonucunda kişi yetenek, beceri ve sınırlarını tanır, kendisiyle barışık yaşamaya başlar ve riskleri gerçekçi değerlendirmesi mümkün olur. Konfor alanının dışına çıkmak, sorumluluk almak kaçınılmaz olarak hata yapma ihtimalini de beraberinde getirir. Bu arada yapılan hataların öğrenme fırsatı olarak görülmesi ve iş hayatında liderin güvenli liman olarak görülmesiyle mümkündür.
Umut, gelecekle ilgili olumlu beklenti içinde olmaktır. Umut insanları hedefe odaklayan ve hedefe ulaşmak için alternatif yollar bulmaya yönelten enerjinin kaynağıdır. İyimserlik ve umudu birbirinin yerine kullananlar vardır. Umuttan söz ederken eylem, yöntem ve amaç (hedef) bileşenlerini içine alması gerekir. Umut bir yönüyle amaca odaklanmayı, diğer yönüyle o amaca ulaşmak için seçilecek yolu ve yöntemi içine alır. Umudun gerçekçi olması için mutlaka öncelikle plan sonra da eylem içermesi gerekir.
İyimserlik veya olumlu tutum çok kere birbirine karıştırılır. İyimserlik işlerin önünde sonunda yoluna gireceği, “her işte bir hayır olduğu”, olumsuz düşünmenin kötüyü çağıracağı inancına dayanır. Bu nedenle iyimser insanlar hastalık semptomlarını hafife alır, hekime geç başvurur ve hekim tavsiyelerine uymaz. Olumlu tutum enerjiyi olmuş ve yaşanmış ve geride kalmış olana değil; olacak olana ve ileriye odaklamaktır. Çünkü enerji nereye koyulursa hayat orada gelişir. Olumlu tutum içinde olanlar şikâyet etmek, kendini, dış koşulları veya başkalarını suçlamak ve olumsuz olaylara takılıp kalmak yerine sorunun içindeki fırsata odaklanırlar. Bütün dünyanın etkilendiği, her toplumun da yönetici kalitesine göre farklı bedeller ödediği bir pandemi sürecinde, olumsuz bir tutuma sahip olan bir kişi durumu değerlendirirken, şanssızlığından şikâyet eder, “neden ben?”, “bula bula beni buldu”, “ne zaman bitecek?” diye düşünür. Olumlu tutuma sahip olan kişi ise, bu koşullarda kendisini nasıl geliştireceği, bu süreçten nasıl güçlenerek çıkabileceği, bu süreyi kendisine yararlı yeterlilikler geliştirmek için kullanabileceği üzerine kafa yorar. Burada önemli olan düşüncenin olmuş ve değiştirilmesi mümkün olmayana mı, yoksa olacak ve değiştirilebilecek olana mı odaklandığıdır.
Yılmazlık bir zorluk ve sıkıntılı bir durumla mücadeleden sonra eski haline dönmek olarak tanımlanabilir. Konuya yakın olmayanlar yılmazlığı tahammül ve katlanmak olarak anlayabilir. Yılmaz insanlar karmaşık durumlar ve güçlüklerle yaptıkları mücadeleden gelişerek çıkarlar. Bu özellik dayanıklılık, direnç, esneklik gibi kişiliğe ait psikolojik ve fizyolojik nitelikleri içine alır. Güçlüklerle mücadele etmek, zorlukların üstesinden gelmek, başarısız olunca geri çekilip değerlendirme yapmak ve soruna bir başka açıdan yaklaşmak insanları yılmaz kılar. Yılmazlık ve mücadele özelliği kişinin gelecekte çıkacak sorunlardan çekinmemesini sağlar ve onların üstüne gitme cesareti verir. Bunun sonucunda kişi yetenek, beceri ve sınırlarını tanır, kendisiyle barışık yaşamaya başlar ve riskleri gerçekçi değerlendirmesi mümkün olur.
Yılmaz insanların en önde gelen özelliği duygularını yönetebilmeleridir. Yılmazlık hedef ve başarıya odaklanarak mücadeleden vazgeçmeme becerisidir. Psikolojik yılmazlık özelliği içine belirsizlik, olumsuz durumlar ve engellerle mücadele etme becerilerini de alır. Bir sorunu çözmekte başarısız olan kişi, geri çekilip sorunun etrafından dolaşıp yeniden çözüm girişiminde bulunur.
Özyeterlilik kişilerin bir işi yaparken başaracakları konusunda temel inanç düzeyidir. Özyeterlilik motivasyon üzerinde doğrudan etkilidir. Özyeterliliği yüksek insanlar konfor alanın dışına çıkmayı göze alır, ek sorumluluklar üstlenir, bunun sonucunda da doğal olarak beceri ve potansiyellerini geliştirir. Özyeterlilik kişinin yetkinlikleri ile değil, genel yeterlilik algısıyla ilişkilidir. Bu algının temelinde kişinin geçmişinde üstesinden geldiği zorluklar ve aştığı engellerle ilgili yeterlilik duygusu vardır. Bu nedenle performans ve özyeterlilik arasında güçlü bir ilişki vardır.
Yaşadığımız dönem hayatlarımızın ve kendimize kurduğumuz dünyanın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Bu kırılganlığın üstesinden gelecek motivasyon psikolojik sağlamlığımıza bağlıdır. Bu sağlamlık hayatın içinde ve güçlüklerle mücadele ederek, okuyarak, entelektüel derinliğini büyüterek gelişir ve temelleri hayatın çok erken dönemden başlayarak, gelişime, kültüre, yatırım yaparak ve paranın dışındaki değerlerin farkına vararak atılır. İrving Yalom’un dediği gibi, “Başka biriyle anlamlı bir ilişki kurabilmek için, kişinin önce kendisiyle ilişki kurabilmesi gerekir. Kendisiyle tek başına kalamayan, yalnızlığına kalkan olarak başka birini kullanır”.