Bir yılı daha geride bırakırken yeni yılın eşiğinde, mutluluk konusundaki kabullerimizi gözden geçirmek ve görüşlerimizi genişletmek iyi bir fikir olabilir. Çok sayıda bilim insanı mutluluğu iyilik hali başlığı altında ele almayı tercih etmektedir. İyilik hali konusunda iki temel anlayış öne çıkmaktadır. Modeller ne kadar karmaşık olursa olsun, birbiriyle ilişkili olan iki kavram hedonizm ve ödömonizmdir. Hedonik görüşe göre iyilik hali, iyi hissetmeyi hazla ve bireysel mutlulukla ilişkilendirir. Buna karşılık MÖ 384 yılında doğan Aristotales’in ilk kez dile getirdiği ödömonik yaklaşım iyilik halini, kişinin güçlü yönlerini gerçekleştirmesi, kendinden daha büyük bir amaca hizmet etmesi, değerleriyle uyumlu bir yaşam sürmesi ve potansiyelini hayata yansıtarak anlamlı bir hayat sürmesi olarak değerlendirir. Ödömonik yaklaşım bu yönüyle kişinin çevresine yaptığı katkıyı da içine alır. Bu yazıda araştırma verilerinden yola çıkarak, erken yaşlardan itibaren anlamlı bir hayat yolculuğunu oluşturan özellik ve nitelikler incelenmiştir.
Aristotales’e göre ödömoni (eudaimonia) tam iyilik halidir ve belirli bir yaşantı sonucu ortaya çıkan bir olay olmayıp, bir yaşam biçimine verilen bir isimdir.1 Bu kavram insanın, kendi içinde değerli olduğuna inandığı bir hayat yolunu izlemesi anlamına gelir. Araştırmacıları bu fikre götüren, insanın doğasında bulunan evrensel değerlerin varlığına olan inançlarıdır. Buna göre ödömonik hayat yolu dört temel motivasyona dayanır:
Kasser ve Ryan insanlarda bulunan yedi temel hayat amacını araştırmıştır.2 Dış dünyaya (başkalarının görüşlerine) bağlı olan servet, şöhret, imaja bağlı beklentiler yerine; gelişim, bağlılık, topluma hizmet ve sağlık gibi iç değerlendirmeye bağlı beklentiler geliştirenler arasındaki farkı incelemişlerdir. İç değerlendirmeye bağlı amaçlar taşıyanların, kendini gerçekleştirme, olumlu duygu durumu, enerjik olmak gibi çok daha yüksek psikolojik iyilik haline sahip oldukları görülmüştür. Bu gruptakilerin aynı zamanda depresyon, olumsuz duygu durumu, kaygı ve bedensel semptomlar gibi hastalık belirtiklerinden uzak oldukları bulunmuştur. Ödömöni duygusu yaşayanlar, kendilerini sadece iyi hissedenlere kıyasla daha az yetersizlik, kalp hastalığı ve kronik bedensel hastalık yaşarlar.
Bilim insanları bir başka araştırmalarında 18 yaşındaki kentli gençleri incelemiştir.3 Annenin şefkati ve psikolojik ihtiyaçların karşılanmasına dayanan bir çevrede yetişenlerin daha otonom oldukları, daha sıcak ilişkiler kurdukları, daha az maddi hedefler peşinde oldukları, sosyal sorumluluk etkinliklerine katıldıkları ve daha iyi akıl ve ruh sağlığına sahip olduklarını bulmuşlardır. Otonomi ve ilişki kurmak konusundaki bu desteklerin, dış değerlendirme yerine iç değerlendirmeye dönük hedefler geliştirmeyi sağladığı düşünülmüştür. Temel psikolojik ihtiyaçların desteklendiği çocuklar ödömonik bir hayat tarzı geliştirmeye yatkın olur. Buna karşılık sıkı denetim altında büyüyen, anne-babaları veya bakıcıları tarafından reddedilen çocukların daha güvensiz ve düşük özsaygıya sahip oldukları ve dış değerlendirmeye açık hedefler koydukları görülmüştür. Bu çocuklar kendilerini değerli hissetmek ve sevilmek için dış değerlendirmeye dönük hedefler seçmektedirler.
Bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu bulgular dışında, hayat üzerinde düşünen çoğu insan, maddi zenginliğin özümüzde aradığımız mutluluğu bulmak için amaç olmadığını fark etmiştir. Güney Kore’deki Keimyung Üniversitesi’nden Mohsen Joshanloon, 166 ülkede Gallup Dünya Araştırması’nın verilerinden yararlanarak yaklaşık 1.800.000 kişi ile12 yıl süren çalışmasında;4 nihai mutluluğu ölçümlemiştir. Mutluluk araştırmalarında genelde kişilerin refahı, GDP (gayrı safi milli hasıla) ve ekonomik refah çerçevesinde değerlendirilir. Ancak bu araştırma nihai mutluluğu ölçümlemek için daha farklı ve kapsamlı bir yaklaşım getirmiştir.
Hedonik mutluluk bireysel mutluluğu (memnuniyeti), buna karşılık ödömonik mutluluk ise toplumsal olan nihai mutluluğu temsil eder. Sosyal bilimler ödömonik mutluluğu optimal yetkinliklere sahip, iyi nitelikli, bilge ve hayatın zorluklarıyla başa çıkabilen insanlar olarak özetlemiştir. Sosyal bağlamda ölçülen boyutlar (Keyes, 1998-5 Sosyal Mutluluk Modeli); sosyal tutarlılık, sosyal kapsayıcılık, topluma dâhil olabilme, sosyal katkı ve sosyal gerçekleşme olmuştur. Joshanloo ise araştırmasında, bu beş ölçütlü sosyal mutluluk modelinin bir adım ötesine gitmiş ve nihai mutluluğu ölçümlemede 7 anahtar boyutu dikkate almıştır: Öğrenme, sosyal destek, saygı, özyeterlilik (self-efficacy), özgürlük, yardımseverlik ve gönüllülük.
MİDUS (Amerika Orta Yaş İstatistik Ofisi) ödömonik mutluluğu altı boyutta değerlendirmektedir;
Kişisel olgunluk: Kendiyle ilgili görüşlerini sınamak ve yeni deneyimlere açık olmak.
Otonomi: Genel kabullere aykırı olsa da farklı görüş geliştirmek konusunda güven duymak.
Özsaygı: Kişiliğin büyük bölümünden hoşnut olmak.
Destekleyici sosyal ilişki çevresine sahip olmak.
Hayatı üzerinde kontrol duygusuna sahip olmak.
Anlamlı bir hayat yaşadığını hissetmek.
Bireysel mutluluğu ölçümlerken yaşam doyumu; yaşanılan şehirden duyulan tatmin, hayat amacı ve dini inanç tek bir boyut altında toplanmış ve bu özelliklerin toplamı, diğer boyutta yer alan gülümsemek, kahkaha atmak, yaşadığından keyif almak kriterleri ile ölçümlenmiştir. Benzer şekilde olumsuz yaşantılar endişe, mutsuzluk, stres ve öfke olarak tanımlanmıştır. (Örn. İstanbul’da sokağa çıktığımda kız (erkek) arkadaşlarımla rahatça buluşabilmek bana keyif verir (şehir-kriter-cinsiyet-ölüm).
Nihai mutluluk ölçümlemesinde Kanada, Norveç ve Avustralya yedi ölçüt temelinde en yüksek puanları almışlardır. Araştırmada uygulanan ölçümleme tekniği sayesinde, ülkenin refah seviyesinin, düşünülenin aksine nihai mutlulukta mutlak bir rol oynamadığı görülmüştür. Sosyo-ekonomik sınıfların nihai mutluluk ölçümlemesinde %14 etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Daha açık bir ifadeyle, nihai mutlulukta sosyo-ekonomik sınıf düşünüldüğü kadar etkin değildir (Sınıflar arası korelasyonun hayat tatmini üzerindeki etkisinin .21 olarak bulunmuştur).
Ödömonik boyutta yer alan sağlığın, hayatına anlam katan ve bir amaç sahibi kişilerde daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. 132 Ülkeden 254,914 kişi üzerinden yapılan değerlendirme hayatına değer katan bireylerin nihai mutluluğunun, hayatına bir değer (amaç) katmayan bireylere göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda özgürlük ve güven hislerinin yüksek ölçüde nihai mutluluğu etkilediği görülmüştür. Nihai mutluluk ölçümlemesinin en önemli bireysel belirleyicileri; herhangi bir alanda olumlu etki yapmak, hayat standartlarından duyulan tatmin ve eğitim olarak sıralanmıştır.
Cinsiyet bağlamında bakıldığında ise erkeklerin hayattaki nihai mutluluk oranlarının kadınlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca araştırma sonuçları, nihai mutluluğun yaş aldıkça düştüğünü göstermektedir. Buna karşılık bazı ülkelerde U şeklinde bir örüntü gözlemlenmiştir (nihai mutluluk çocukluk ve ileri yaş dönemlerinde daha yüksekken erişkinlik döneminde daha düşüktür). İleri yaşlarda nihai mutluluğun düşük çıktığı ülkelerde, bu sonucun kişilerin yapabileceği aktivitelerin (gönüllülük, sosyalleşme, vb.) kısıtlılığına ve ekonomik yetersizliğe bağlanmıştır.
“Hayatta en önemli şey kazanmaktır” (Winner takes it all) ve pazar ekonomisi anlayışının egemen olduğu ortamlar, başkalarını düşünmek (altruizm) ve topluma hizmet etmek düşüncesini ortadan kaldırmaktadır. Psikolojik ve sosyal iyilik halini esas alan bir hayat anlayışına kıyasla, bireyciliğin hâkim olduğu ve herkesin kendi çıkarını düşündüğü bir kültürde, zevk ve hazza dayalı kendini iyi hissetme anlayışı kapitalist etikle uyumlu gözükmektedir. Ancak bu anlayışla yaşayanlar, paranın satın alabileceği maddi değerlerin peşinde koşarak mutlu olacakları yanılgısını yaşar ve deniz suyu içerek susuzluklarını gidermeye çalışır. Yine bu anlayışla yetişen çocuklar, kendi kendine yetmekten uzak, dış değerlendirmelere bağımlı olarak mutsuz bir yaşam süren ve giriştikleri işlerde kişisel çıkarlarını toplumun önüne koyan yetişkinliklere dönüşmektedir. Bu da büyük çoğunluğun memnun olmadığı, kendini iyi hissetmediği ve şikayet ettiği bir toplum yaratmaktadır. Bilimsel müktesebat (bilgi birikimi) mutluluk ve iyilik hali üzerinde dış kaynakların etkisinin sınırlı olduğunu ancak bireysel yetkinliklerle buna ulaşılabileceğini açık biçimde göstermiştir.
(*) Bu yazı “Hayatın Hakkını Vermek” kitabından değiştirilerek alınmıştır.