Giriş: İnsan neden sahip olduğunun fazlasını ister? Bunun altında yatan psikolojik ve nörolojik süreç nasıl işler? Bu soruyu merak edenler için tadına doyulmayacak bir yazı…
Açgözlülük, kutsal kitaplarda insan ahlakı açısından zina, hırsızlık ve cinayetle eşdeğer bir günah sayılır. Ancak insan beyninin yapısını ve işleyişini inceleme teknikleri geliştikçe ve bu konuda yapılan araştırmalar çoğaldıkça, herkesin bu günahı işlemeye düşünülenden daha hazır olduğunu söylemek abartı sayılmaz.
İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan biri “düşünen beyin”dir. Son yıllarda pek çok yayına konu olduğu gibi, düşünen beyin, “akıllı”, planlayan, yönlendiren, uzun vadeye odaklanan, çalışkan, kontrollü, düşünceli ancak zayıf ve yavaştır. Diğeri ise “hisseden beyin”dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, tembel, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır.
Hisseden beyinden çıkan kararlar, evrimin daha eski aşamalarında oluşmuş yapılarda gerçekleşen ve kişinin hayatta kalmasını birinci öncelik alan otomatik tepkilerdir. Özellikle haz, çıkar, fırsat, tehlike ve tehdit içeren durumlarda kararlarımızı, bilinç düzeyine (düşünen beyne) çıkmadan, bir anlamda otomatik pilota bağlanarak veririz. Bunun sonucunda düşünen beynin işlevi, güçlü ve hızlı hisseden beynimizle verdiğimiz ani kararları doğrulayacak kuvvetli gerekçeler üretmek olur.
Maddi kazanç beklentisi içine girmek, hisseden beyinde şimşekler çaktırır ve insanın dikkatini dağıtarak riskleri ve engelleri görmesine engel olur.
Beklentinin karşılanması hisseden beyni tatmin etmez. Elindeki şirket hisselerinin beklediği şekilde yükseldiğini gören kişi, çok kere, “neden daha fazla hisse almadığının” pişmanlığı içine girer. Kısacası insanın hisseden beynini yöneten biyolojik mekanizma, para kazanma beklentisinin, para kazanmanın kendisinden daha fazla haz veren bir yaşantıya dönüşmesine neden olur.
Beyin araştırmaları günümüzde fMRI (functional magnetic resonance imaging) adı verilen bir araçla yapılmaktadır. Bu araç belirli durumlarda beyindeki hangi bölgelerde kan akımının arttığını saptayarak görüntüye dönüştürür. Stanford Üniversitesi’nden Brian Knutson fMRI’ı kullanarak yaptığı araştırmada(1) kazanmayı temsil eden bir daire ve kaybetmeyi temsil eden bir kare kullanmıştır. Her şeklin içinde yer alan bir dikey çizgiyle (soldaysa 0 dolar, ortadaysa 1 dolar, sağdaysa 5 dolar) kazanılacak veya kaybedilecek miktar belirtilmiştir. Sonra bu şekiller değişik kazanma veya kaybetme kombinasyonlarıyla art arda deneklere gösterilmiştir. Amaç, deneklerin önlerindeki düğmeye tam zamanında basıp ödülü kazanmasıdır. Geç veya erken düğmeye basmak ödülü kaçırmaya veya kayba neden olmaktadır.
Denek ne kadar sakin olmaya çalışırsa çalışsın, arka arkaya birkaç kez kazanma fırsatını kaçırdığında veya kaybettiğinde, sükûnetini ve denetimini kaybetmekte, adeta makineyle savaşmaya başlamaktadır. Bunu izleyen başarılar, deneğe büyük bir haz vermekte ve ona “Evet, başardım” duygusu yaşatmaktadır. Knutson’nun deneyi, beynin 5 dolar kazanma ihtimaline, 1 dolar kazanmaya kıyasla iki kere daha güçlü tepki verdiğini de ortaya koymuştur.
Beklentinin doğurduğu ödül heyecanını tetikleyen bölge olan akümben çekirdeği (nucleus accumbens)(2), hisseden beynin önemli bir parçasıdır ve gözlerin arkasında, beynin derinlerinde yer alan bir yapıdır. Bu bölge aynı zamanda cinsel hazzın da yaşandığı bölgelerden biridir.
Harvard Tıp Fakültesi’nden Hans Breiter(3), ödülün verdiği hazzın iki şekilde yaşandığını söylemiştir. Bunlardan ilki ödül beklentisiyle oluşan heyecanın verdiği haz, ikincisi de ödül elde edildiğinde duyulan hazdır. Breiter, bu duruma en iyi örnek olarak cinselliği verir. Cinsellikte uzun bir uyarılma süresi yaşanmakta ve bu süreç doyuma ulaşmakla sonlanmaktadır. Benzer şekilde gerçekten acıkan biri yemeği hazırlamaya koyulduğunda, hazırlık süresi uyarılmayı artırmakta ve çok kere yemek yendiğinde de heyecan tükenmiş olur.
Hazzın gerçekten yaşandığı süre doyumdan çok, heyecanın hakim olduğu beklenti içinde geçen dönemdir. Aynı durum maddi kazanç için de geçerlidir. Para kazanma beklentisi, gerçekten para kazanmaktan daha haz verici olmaktadır. Kumarhanelerin büyük kârlar elde etmesinin en başta gelen nedeni budur.
1990 yılında Cisco şirketinin hisseleri, arka arkaya üç çeyrek Wall Street ortalamasının üzerinde seyrederken, yatırımcılar büyük bir heyecanla bu şirketin hisselerine hücum etmiş ve şirketin hisseleri kısa sürede yüzde 10,5 yükselmiştir. Sonunda Cisco şirketinin hisseleri 2002 yılında pazar değerindeki 400 milyar dolarlık bir düşüşle adeta değersiz bir kâğıda dönüşmüştür. Daha sonra yapılan değerlendirmede, bu süreçte yatırımcıların Cisco’nun fiyatlarının neden yükseldiğini kendilerine sormadıkları, sadece “herkes aldığı için” alım yaptıkları, şirketin geleceğinin, sadece “herkes iyi dediği için” iyi olduğunu düşündükleri ortaya çıkmıştır(4).
Bu araştırmalar geçmişten bugünün ekonomisine yön veren büyük düşünürlerin ileri sürdüğünün tersine, insanların, kendilerine dönük yararı en üst düzeye çıkarma (ekonomistlerin sevdiği deyimle maksimize etme) peşinde koşan ve böylece ekonomiye dinamizm getiren canlılar olmadıklarını, kendilerine sunulan ödülün peşinde, akıl ve mantık süzgecinden önce duygularının etkisiyle hareket eden varlıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle de kendilerine bir ödül (çıkar, yarar, para) sunulduğunda, “Ödülü elde etme ihtimali nedir?” diye sormak yerine, “Ödülün büyüklüğü nedir?” diye sormaktadırlar. İnsanları akıl dışı saçma kararlar vermeye iten iki temel motif vardır. Bunlardan ilki korku, ikincisi de ödül. Kısa bir süre saçmalığı ortaya çıkan birçok dolandırıcılık vakasının arkasındaki mekanizma basit şekliyle budur. Ödülün büyüklüğünün gözü boyadığı ve riskleri sildiği durumlarda da harekete geçen mekanizma , bu büyük fırsatı kaçırma korkusudur.
Açgözlülük duygusunun esiri olmamak için, bu duygunun içinizde kabardığını hissettiğiniz durumlarda, kendinize en saçma gelen soruları sormaktan çekinmeyin. Böylelikle vereceğiniz her cevap, düşünen beyninizin, karar sürecinizi etkileyen baskın duyguları geçerli kılmak amacıyla yarattığı “mantıklı” bahanelerin içini boşaltacaktır.
(*) Bu yazı, Remzi Yayınevi tarafından yayınlanan “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” kitabından bazı değişiklik ve katkılar yapılarak alınmıştır.