Tedbirsiz İyimserlik (*)

Ana sayfa / Blog | Seçilmiş Yazılar / Tedbirsiz İyimserlik (*)

2000 yılındaki dot-com çöküşünden sonra piyasada 2002 yıllarından sonra başlayan aşırı iyimserlik, dünyanın finans merkezi ve kapitalizmin kalesinde de sistemi kontrol etmesi gereken kişi ve kurumlarda, daha sonra açıklamakta zorluk çektikleri bir aymazlığa ve “durumun olduğu gibi gideceği” kabulüne neden oldu. İlginç olan derecelendirme kuruluşlarının da aynı anafora kapılarak bu kör iyimserliğin parçası olmayı seçmeleriydi. Daha da ilginç olan kısa bir sarsıntının ardından benzer iyimserliğin 2008 krizine kadar devam etmiş olmasıdır.

 

Bu boyuttaki tedbirsiz iyimserliğin temelinde, her şeyden önce büyük şirketleri yönetenlerin, kendilerini her türlü olumsuz habere kapattıkları sanal bir dünyada yaşamaları vardı. Motivasyonel konuşmacılar tarafından beslenen dünya görüşleri ve şişirilen egolarıyla CEO denilen bu kişiler, dünyanın ve ABD’nin gerçeklerinden kopuk yaşıyorlardı. Örneğin Lehman Brothers’ın CEO’su Richard Fould (1), kendini “duygusal” bir insan olarak tanımlıyor ve kararlarında ona içgüdülerinin (instinct) yol gösterdiğini söylüyordu. Aynı dönemde Larry King’in programına konuk olan motivasyon gurusu Tony Robbins, finans dünyasının en tepesinde yer alan on yöneticiye on altı yıldır yol gösterdiğini anlatıyordu.

 

İpotek (mortgage) ve hedge fon denilen sanal yatırım araçları üzerine kurulu finans endüstrisi varsayımlar üzerine hayalî değerler üretiyor, gerçekte olmayan bu değerleri yeniden değerlendiriyor ve bunları, Rhonda Byrne’ün The Secret (Sır) kitabındaki “çekim yasası” veya Pierre Franckh’ın rezonans kanunu anlayışına göre yönetiyordu.  Franckh’a göre evrendeki herşey birbirleriyle titreşimler aracılığı ile ilişki kurar. Evrenle uygun titreşim içinde olursanız beklentilerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Basitleştirerek özetlersek, uzun yıllardır finans dünyasına egemen olan anlayış “içgüdüler”e dayanıyor ve bu kurumlar, “İyi düşünürsen iyi olur,” beklentisiyle yönetiliyordu. Bugünden bakınca inanılması güç olan bu durumun adına “tedbirsiz iyimserlik” değil, “kör iyimserlik” demenin daha doğru olacağı aşikârdır (2).

 

Gerçek dışı dünyanın temsilcileri

ABD’de 1965’te bir CEO’nun geliri sıradan bir çalışanın gelirinin yirmi dört katıyken bu oran 2000 yılında üç yüze çıkmıştır. Bu oran 1978-2018 yılları arasında yüzde 940’a çıkmıştır. Buna karşılık bir çalışan için bu oran yaklaşık yüzde 12’dir. Bunu çok aşan örneklere rastlamak da mümkündür. Örneğin Richard Fould’un 2000-2008 arasındaki primi, ortalama yıllık altmış milyon dolardı. 2008 yılında, kendisine bu gidişin sağlıklı olmadığını söyleyen bir yöneticinin Lehman Brothers’taki kariyeri o görüşmenin sonunda noktalanmıştı.

 

Jack Welch’i defalarca dinleme şansım oldu. Her seferinde ona yöneltilen, “CEO’ların bu kadar çok para kazanmalarını doğru buluyor musunuz?” sorusuna, (sıkıntılı bir yüz ifadesiyle) hep aynı cevabı vermişti; “Bu onun ne kazandırdığına bağlı.” Çünkü kendisine 2011 yılında GE’den emekli olurken 2.1 milyon dolar yıllık gelir, şahsına tahsis edilen şirket jeti, dünyanın farklı yerlerindeki sekiz evinin GE tarafından korunması ve de ABD başkanlarına yakın bir hizmet ordusu sağlanmıştı.

 

Böyle gerçek dışı bir dünyada yaşayan insanların, dış alandan gelecek her türlü olumsuz ve canlarını sıkacak habere karşı kalın bir duvar örmeleri doğaldır. Bu duvarın örülmesinde, hayata bu açıdan bakan ve baktıran sahte guruların büyük sorumluluğu vardır. Çalışanlardan da beklenen; başarıyı hayal etmeleri, çok sıkı çalışmaları, şikâyet etmemeleri, kurumları kendilerine sadık olmasa da onların kuruma eksiksiz bir sadakat göstermesi ve kendilerini kurumlarına adamasıydı.

 

Tedbirsiz iyimserliğin, kaynağını akıl ve gerçek dışı kabullerden alan gerçek dışı görüşlerin ve sahte din hâline gelen, “Olumlu olalım, birbirimizi sevelim ve çekim yasası bizi iyiliklere çeksin,” anlayışının alternatifi ne olmalı? Hiç şüphesiz kötümserlik ve karamsarlık değil. Çünkü kötümserlik ve olumsuz düşünce de “İyi düşünelim iyi olalım,” görüşü gibi gerçek dışı ve zehirleyici olabilir. Duygu durumumuz algımızı tetikler. Böylece gerçekçi olmayan iyimserlik her şeyin iyi olduğu ve iyiye gideceği illüzyonunu, kötümserlik de benzer şekilde olumsuz yönde bir kısır döngüyü doğurur.

 

İnsanlar mutlu olmak ister ve iyi haberleri duymaktan hoşlanır. Ancak hayat nehrinde hem iyi ve olumlu yaşantılar ve olaylar hem de istenmeyen ve olumsuz yaşantılar ve olaylar vardır. “Olumlu ve istenen yaşantı ve olaylar benim payıma düşsün, olumsuz ve istenmeyen yaşantı ve olaylar da kime giderse gitsin,” demek akılcı bir yaklaşım değildir. Bunun için hayatın getirdiklerini ve getirebileceklerini kabul etmek ve olumsuzluklardan uzak durmak için de olumsuz işaretlere karşı dikkatli ve duyarlı olmak gerekir. Oysa tedbirsiz ve kör iyimserlik, rahatlık ve konfor verdiği için kişiyi sorumluluk almaktan uzaklaştırır.

 

Vietnam Esir kampında yıllarını geçirmiş olan General Stockdale’in “kimler kurtuldu, kimler öldü?” sorusuna verdiği cevap konuyu özetlemektedir. “İyimserler her Noel, Şükran Günü ve + Temmuz kurtuluş günü nedeniyle serbest kalacaklarını düşündüler ve gerçekleşmeyince depresyona girip çöküntü yaşadılar. Oysa dayananlar gerçekleri ve durumlarını kabul edip hayatta kalma mücadelesine devam ettiler”.

 

“İyi düşünelim iyi olsun”

Ergenlik dönemindeki çocuğu kendi hâline bırakırsanız sonu muhtemelen felaketle biten bir sürece davetiye çıkarırsınız. Piyasadaki gelişmelerin iyiye gideceğini düşünür, tedbir almazsanız da durum farklı olmaz.

 

Belki bu konuda örnek alınabilecek bir meslek grubu pilotluk olabilir. Pilotlar içgüdü, sezgi ve duygu durumlarıyla hareket etmek yerine, her durum için geliştirilmiş B planlarına göre hareket eder; sıkı sıkıya uydukları bir kontrol listesi (check list) kullanır ve bu nedenle de hem uçaklarını hem de yolcularını esenlikle hedeflerine ulaştırırlar.

 

Rhonda Byrne’ün iddia ettiği gibi, dünya bolluk ve bereket dolu değildir. Tam tersine, en gelişmiş ülkelerde bile adaletsizlik ve sefalet vicdan sahibi insanları rahatsız edici düzeydedir. Bu nedenle çekim yasası için evren postacısına sipariş gönderenler boşuna bekler ve ancak yazarın veya bunları konuşanların banka hesabına yatırım yapar.

 

Özetle; günümüzde medikal teknolojinin ilerlemesi sonucu, beyin ve buna bağlı olarak insan davranışlarının nedenleri sır olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu nedenle açıklayamadığımız konuları bilinmeyenler ve yarı doğaüstü nedenlere atfederek çözümlemek ve yorumlamak yerine, bilimin önderliğine sığınmak daha yararlı olur. Ancak insanlar bilimsel ve eleştirel düşünceye doğuştan sahip olmazlar ve bu düşünce zamanla ve kendiliğinden gelişmez. Bunun için çaba harcamak gerekir.

 

Toplumda saçma ve temelsiz olan inançlar son derece yaygındır. Çünkü özel isim ve kısaltmalara sahip yol ve yöntemlere inanmak ve onlardan yarar beklemek zahmetsiz ve kolay bir yoldur.

 

Ülkede ve dünyada işler kötü gittikçe iyimserlik endüstrisi güçlenir. İktidara talip olan politikacılar ülkenin potansiyelinin büyük olduğunu söyler, refah vadeder ancak çok kere onlar da vaatlerini gerçekleştiremez.

 

Sonuç

Kötümserlik ve kara gözlükler takmak sorunları çözmez ve çözüm önündeki yolları tıkar ancak çözüm iyimserlik değildir. Olumlu tutum, çözümsüzlük sarmalı içinde koza örmek yerine alternatif yaratmak, bunları değerlendirmek ve uygun olan çözümler için ekip içindeki herkese söz vermektir. Bunu gerçek hayata uyarlayabilmek için sahte guruların ve eğitimsiz rehberlerin yol göstericiliğinde pembe gözlükler takmak yerine, kurumlarda şeytanın avukatlığını üstlenecek kişilere yer vermek iyi bir adım olabilir. Ayrıca kendi şartlarımızı değerlendirirken de benzer bakış açısını uygulamamız yerinde olur.

 

(*) Bu yazı Hayalini Yorganına Göre Uzat kitabından değiştirilerek alınmıştır.

 

Kaynaklar
  1. Lehman Brothers: ABD’nin, 2008 ekonomik krizi sonrasında iflas eden en büyük yatırım kuruluşu.
  2. Barbara Ehrenreich, Bright-Sided, Metropolitan Books, New York, 2009.

Size nasıl yardımcı olabiliriz?

Bu hizmetimiz ile ilgili sorunuzu yanıtlamamız için formu doldurabilirsiniz. En kısa sürede yanıt vereceğiz.
TOP